24 Eki 2015 11:01

Bugün Aşura: Ebedi Kıyam

Bugün Aşura: Ebedi Kıyam

Tahran, 24 Ekim 2015 - İmam Hüseyin Medine'den Mekke'ye ve Mekke'den Kerbela'ya doğru uzayan seferinin başından beri cereyan eden hadisleri gözden geçirdi. Hedef açık ve belliydi; dinin, hak ve hakikatin müdafaası ve İslam'ın izzetinin korunması. Yol ve yöntem de belliydi, Hüseyin bin Ali dönüşü olmayan bir yola girmesi gerektiğini biliyordu.

Mücadelelerde oldukça önem taşıyan sorunlardan biri, güvenilir ve doğru çalışan bir irtibat mekanizmasının varlığıdır. Bu mekanizmanın çevik, imanlı ve ülkü sahibi insanlardan oluşturulması gerek. Kays İbn-i Musehher değerli bir mümin olarak bu hususta örnek gösterilebilir.. Hüseynin mesajını halka ulaştırması gerekiyordu. Mektubu alıp Kufe'ye doğru harekete geçti. Kadisiye yakınlarında İbn-i Ziyad'ın görevlilerinden Hasin b. Numeyr kendisini tutukladı. İbn-i Ziyad kendisine şöyle dedi: "Eğer canının emanda kalması ve ölümden kurtulmak istiyorsan, minbere çık ve Hüseyin İbn-i Aliye küfür et, Kays minbere çıkıp ayakta durarak şöyle dedi: Allah'a hamd olsun ey halk! Hüseyin İnb-i Ali Allah'ın en iyi kullarındandır. O Allah’ın Resulünun kızı Fatime'nin oğludur, mesajını sizlere ulaştırmam için beni gönderdi, kıyam edin, ona yardım edin, daha sonra Hz. Ali ve Hüseyin İbn-i Aliye selam gönderip, Muaviye, Yezid ve Ubeydullah İbn-i Ziyad'a lanet okudu. Böylece son sözünü söyleyip misyonunu yerine getirmiş oldu. Ubeydullah’ın, emriyle, bu fedakar askeri saray damından aşağıya atarak öldürdüler. Hüseyin İbn-i Ali böyle bir grupla Kufe’ye doğru hareket ediyor. Yolda Hürr İbn-i Yezid-er Riyahi[1] ile karşılaştı...

         İmam Hüseyin Medine'den Mekke'ye ve Mekke'den Kerbela'ya doğru uzayan seferinin başından beri cereyan eden hadisleri gözden geçirdi. Hedef açık ve belliydi; dinin, hak ve hakikatin müdafaası ve İslam'ın izzetinin korunması. Yol ve yöntem de belliydi, Hüseyin bin Ali dönüşü olmayan bir yola girmesi gerektiğini biliyordu. Yol esnasında, hatta Aşura gününde halka ve İbn-i Ziyad'ın memurlarına "Eğer Kufe halkı benim, kendi şehirlerine gelmeme razı değillerse, bırakın döneyim" diyordu. İşin içerisinde başka hedefler vardı tabi. Yoksa İmam, yolda berberindekilere defalarca: "bu gittiğimiz yol dönüşü olmayan bir yoldur." demişti. İmam Hüseyn, Beni Mugatil'in evinden ayrılır ve yoluna devam eder. Henüz Hürr'ün mektubunun cevabı İbn-i Ziyad'a ulaşmamış ve durum açığa kavuşmamıştı. Akabe b. Sem'an şöyle diyor: "Ben İmam'a yakın idim, bir ara onun bineği üzerinde daldığını gördüm. Sonra aniden uyandı ve iki üç defa: "İnna lillahi ve inna ileyhi raciun vel hamdu lillahi rabbil alemin" dedi. Oğlu ve ciğerparesi Ali bin Hüseyn gelip,: "Ne oldu baba, neden İnna lillah... diyorsun?" diye sorunca, şöyle cevap verdi: "Oğlum, uykuda idim, bunların (yanındakiler) ölüme doğru yürüdüklerini ve ölümün de bunlara doğru yürüdüğünü gördüm." Oğlu Ali, "Baba, biz hak üzere değil miyiz? diye sorunca İmam: "Elbette" buyurdular. Ali b. Hüseyn, "Öyleyse ölümden korku da ne demek? dedi, hayatta olduğumuz müddetçe Hak'tan ayrılmayız. Ölüm, bizim beklentilerimiz arasındadır." Hüseyn bin Ali ile birlikte Kerbela'ya işte böyle insanlar gelmelidir. Hazret, Neyneva ve Kerbela topraklarına ulaşmadan önce: "Bizler ölümle karşı karşıya gelmeye gidiyoruz." demiştir. Ancak, insanlar, sonraları onun hakkında yanlış yorum yapıp: "Hükümetin kendi eline geçemeyeceğini görünce, bunu kendine yedirmeyip, ölümü yaşamına tercih etti" dediler. "Zira, hükümeti ele geçirememenin acısına tahammül edemezdi." demesinler diye tekrar tekrar: "Eğer istemiyorsanız, dönüp gideyim" diyordu. Hükümetten mahrum olduğumdan dolayı, artık yaşamaya takatimin olmadığı ve kendi elimle kendimi öldürmeye geldiğim zehabına kapılmayayım.

"...kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın..."

       Ayetinin onun hakkında okunmaması için ısrarla, eğer istemezlerse dönüp gideceğini tekrarlıyordu. Tekrar tekrar söylenen bu sözü tarih kaydetmelidir ki, Kerbela olayı doğru tefsir edilsin. Bütün bu süre zarfında Aşura gününe kadar vuku bulmuş en küçük ve en sade hadiseler tefsir edilmelidir. İmam Hüseyn, Kerbela vakıasında meydana gelen değişikliklere ve düşman saflarından saptırma uğraşılarına rağmen, gelecek toplumlar ve nesiller için, bu olayların tecrübelerinin öretici bir ders olmasını istemiştir. Aşura gününde, safları belirleyip savaşmak gerektiğine inanmıştır. Çadırları getirip ve bir yerde toplamaları için emir verdi. Çadırların arka taraflarında kazdıkları hendeklere yeteri kadar çalı çırpı koydular. İmam Hüseyn, düşman kuvvetlerinin arkadan saldırmaması için çalıların yakılmasını emretti.

      Yetmiş küsür kişilik ordu, günün ordu düzenine göre şekil aldı, sağ kol, sol kol,rota kol ve sancaktar belirlendi. Hazret, orduyu düzene koymakla meşgulken, düşman ordusundan bir grup arkadan saldırmayı düşünmüşlerdi. Şimr'in komutasındakiler hücum için geldiklerinde, hendeklerle karşılaştılar. Sanki büyük bir savaş olacakmış gibi ateş dolu hendekler kazmışlardı. Hüseyn bin Ali'nin bu ince hesabından dolayı son derece rahatsız oldular ve Şimr, "Hüseyn...! Ahirette seni bekleyen ateşi, dünyada kendin için hazırlamışsın, "diye bağırdı öfkeyle, bu cümle, zehirli bir ok gibi Hüseyn'in düşmanla son kez konuşmak üzere, atına, binip olanca vakarla düşman ordusu önünde durdu ve şöyle dedi: "Ey insanlar! Eğer beni tanımıyorsanız gidiniz ve beni aranızda Peygamber soyunu bilenlerden sorunuz. Peygamber torunu olduğumu bilmiyor musunuz? Sonra münafık ve hain insanlar: "İbn Ziyad bizi kandırdı, başka birinin geldiğini zannetmiştik. Eğer, gelenin Hüseyn bin Ali olduğunu bilseydik kesinlikle onunla savaşmazdık. Hatta ona yardım dahi ederdik." şeklinde nifaklarına bahane bulamasınlar diye bir uyarıdır bu...  Zira, münafıkların hakikatleri saptırmaları için o devirde zemine oldukça uygundu, haberleşme yolların azlığı ve ilkelliği sebebiyle, hükümeti ellerinde bulunduranlar, o dönemin bütün haberleşme malzemelerini tekellerine almışlardı. Böyle bir dönemde, hakikatleri tahrif etmek gayet kolay bir işti. Nitekim Muaviye'nin Ali'yi Şamlılara nasıl tanıttığı bilinmektedir. Böylece halkın, eğer Hüseyn kendisini bize tanıtsaydı veya bu davet edilen misafirin,halk tarafından davet edildiğini bilseydik onu korurduk demelerinden Hüseyn'in endişe duymuş olması gayet tabiidir. İmam, kendisini tanıtıp şöyle seslendi "Ey Kufe Halkı!... Siz değil miydiniz beni davet eden!? Öyleyse, beni öldürmek için burada toplanmanız niye?! Yoksa, davetinizle, buraya gelmeniz arasındaki müddet zarfında benden bir günah veya hata mı sadır oldu da kanımı dökmeyi mubah ve reva görüyorsunuz?! Yoksa sizden birini mi öldürdüm? Malınızı mı gasp ettim? Ne suç işledim ki kanımı helali görüyor ve benimle savaşmayı vacip biliyorsunuz? Haramı helal, helal de haram mı yaptım yoksa?" Hüseyin bunları söylemeyecek olsa hakikat hile ve desiselerle örtbas edilecek ve Kufe halkının kimler tarafından saptırılıp aldatıldığı perde arkasında kalacaktı. Haliyle, hükümet aleyhine kıyam eden herkes nifakla suçlanacak ve kanı helal sayılacaktır.

        Hazret, ısrarla şunu anlatmak istiyordu: "Sizler, beni davet ettiniz. Ben de, davetinize icabet ettim. Allah’ın dini ayaklar altına alınıyor dediniz, O'nun dinini korumak için Medine'yi terk edip bu topraklara geldim, o halde insanlara Hüseyn'i davet ettiğinizi, sonra da toplanıp onu Kerbela'da şehid ettiğinizi nasıl izah edeceksiniz?" Evet, bunlar Kerbela hadisesinde vuku bulan öğretici noktalardan sadece birkaçı... Müslümanlar, Hüseyn'in dostları, taraftarları ve bu yolun aşıkları bilmelidirler ki, mücadele yaşamın kaçınılmaz bir parçasıdır. Aynı zamanda, tembellik ve inzivadan kurtulmalı, yeryüzünde tek bir insan bile yaşamaya devam ettiği müddetçe, kavganın da beraberinde devam edeceğini idrak etmelidirler. Bilsinler ki, kavgaların en güzeli, hakk lehinde, batıl aleyhine olanıdır. Kavga, hakk düşüncesini canlı tutabilmek ve hakkın kanunlarını icra edebilmek içindir. Mücadelenin kendisine mahsus bir sünneti ve kanunu vardır: kavgalarında muvaffak olmak isteyenler açık ve müşahhas bir hedef peşinde olmalıdırlar. Aynı zamanda bu hedef, insanlara sunulmaya layık ve itimat edilir olmalıdır. Ayrıca kendileri direnç sahibi sağlam iradeli fedakar ve hedefleri uğrunda canlarını verebilecek insanlar olmalıdırlar. Bütün bunlarla birlikte, mücadelelerinde doğru yöntemler seçmelidirler.

       O zaman Allah onlara yardım edecektir: "Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz, O'da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar!"

"Eğer, can ve malınızı Allah yolunda verdiyseniz biliniz ki herşeyden önce saadet ehli, ikinci olarak cennet ehli, üçüncü olarak zafer ehlisiniz."

------------------------------------------------------

[1]- Hür daha sonra yaptığından pişman olup Aşura günü Ömer İbn-i Sa'dın ordusundan ayrılıp İmamın tarafına geçti ve şehit oluncaya kadar çarpıştı.

 

Kaynak: ruhullah.com

M.M

News ID 1857077

Ekler

yorumunuz

You are replying to: .
  • captcha